Harun Yahya Eserlerinin Etkileri


HARUN YAHYA'NIN ESERLERİNİN VESİLE OLMASIYLA  İMAN EDENLER VE İMANİ BAĞLILIĞI GÜÇLENENLER





Harun Yahya’nın çalışmalarının dünya çapındaki etkisini gözler önüne seren en önemli hususlardan biri de, bu çalışmalar vesilesiyle iman eden veya imanı güçlenen çok fazla sayıda insan olmasıdır. Bununla ilgili olarak pek çok okur mektubu ve mesajı ulaşmaktadır. Burada sadece az bir kısmına yer verdiğimiz bu mesajlar, Harun Yahya’nın eserlerinin oluşturduğu büyük etkinin sadece birkaç örneğidir.
 

Sizin Rusça her kitabınızı okuyorum. Sibirya'da yaşıyorum. Eşim Rus. Sizin kitaplarınızın ve Kuran'ın yardımıyla din olarak kendine Müslümanlığı seçti. Dinimizi Kuran ayetleriyle açıklayıp bize doğru yolu gösteren, böyle güzel bir insan olduğu için çok mutluyum. Allah çabalarınızı artırsın ve insanlığa çok daha etkili kılsın.

Mohammad Arif – Riyad
 


Müslüman olarak imanım her zaman kitaplarınız sayesinde güçlendi. Allah sizi ödüllendirsin. Öğrendiklerimi milyonlarca İngilizce bilmeyen Müslüman kardeşlerimle paylaşmak istiyorum. Bu yüzden sizden çalışmalarınızı Hausa diline çevirmek için izin istiyorum. Bir avukatım ve izninize ihtiyacım var. Selamlar...

Nuraddeen Ayagi - Nijerya
 


Selam. Ben Kosova'dan bir Müslümanım. Daha önceki hayatımın nasıl olduğu önemli değil. Ama Harun Yahya'nın kitapları sayesinde kendimi "daha da fazla" Müslüman hissediyorum. Bu şekilde düzenli olarak namaz kılmaya başladım. Daha önce düzenli olarak namaz kılmıyordum. Karanlığa doğru giderken kendimi daha doğruya giderken görüyorum. Harun Yahya'nın kitapları sayesinde artık dünyayı çok farklı görüyorum. Allah'ın yardımıyla kitabın İngilizce'den Arnavutça'ya tercümesini yapıyorum. Size göndereceğim, böylece Arnavutluk’tan okuyucular faydalanabilirler. Size herşeyin en iyisini dilerim. 

Ali Avdiu - Kosova
 


Harun Yahya'nın bazı kitaplarının tercümesini bizzat tamamladıktan sonra imanımın kuvvetlendiğini hissettim ve kendimi Harun Yahya gibi Allah'a adamak için söz verdim. İnşaAllah birkaç yıl içinde Türkiye'deki toplumda nasıl değişiklikler olduysa, Harun Yahya eserleri Tayland'da da bir değişiklik yaratacak.

Zaki - Tayland
 


Merhabalar, İslam dinine yeni döndüm, Allah'a şükürler olsun. Bunda Sayın Yahya'nın çalışmalarının payı çok büyük. Bu nedenle minnettarlığımı iletmek isterim... Harun Yahya'nın açıkladığı konular vesilesiyle kazandığım netlik sayesinde şaşkınlık içindeyim, ki bu konuda milyarlarca insanın kafası karışık durumda... Zamanınız için teşekkür ederim.

Tom Malies
 


Şimdi Evrim Teorisinin Çöküşü'nü okudum ve harika. Düşündüğüm her soru (lisede biyoloji dersinde okuduğum konularla ilgili kafama takılan) ve cevabını bulamadığım sorular cevaplandı. En belirgini bakterilerin antibiyotiklere karşı bağışıklık kazanması. Bu kitabı bu kadar açık ve ücretsiz yaptığınız için çok teşekkürler. Bu çalışma sayesinde Allah'a olan inancım çok daha kuvvetlendi. 

Christopher
 


Bu güzel bir internet sitesi. MaşaAllah. Çalışmalarınız bana çok faydalı oldu. Özellikle de Dünya Hayatının Gerçeği adlı kitabınız. Bana  Allah'a bağlanmam konusunda ilham verdi. Bence videolar, kasetler ve kitaplar hazırlayıp bunları ücretsiz olarak sunmanız çok asil bir davranış. Birçok kişi Allah'a daha fazla yakınlaşmak istiyor, ama bu bilgiye ulaşmaya paraları yetmiyordu. Allah sizi yaptıklarınıza karşılık olmak üzere fazla fazla ödüllendirsin. Size, İslam'ı dünyanın her köşesine yaymak için güç ve yetenek vermeyi sürdürsün.

Sr. Rahmah - Nijerya
 


Çalışmalarınızın büyük bir kısmını okudum ve bunlara şahit oldum. Yıllardır doğruyu arıyordum, ama bulmayı başaramamıştım... Birçok insan birçok şey söyledi, ama hiçbiri bir anlam ifade etmedi. Ama sizin kitaplarınız ve makaleleriniz çok fazla şey ifade etti... Size ve sizinle birlikte çalışan kişilere teşekkür etmek istiyorum... Bize göremediğimiz, ama aslında var olan şeyleri gösterdikleri için... Dinim için yaptığınız herşey için teşekkürler. Allah sizi korusun, sizi ve hepimizi sadıklardan kılsın. Hepimiz Kuran'ın ışığını görelim ve İslam dünyayı yönetsin. 

Sardar Umair Ali Khan Saddozai - Pakistan
 


Selam, size ilk kez yazmaktan ve size her konuda yardım etmek istediğimi bildirmekten mutluluk duyuyorum. Bunu yapmak istememin nedeni kişisel olarak Harun Yahya'nın eserlerinden çok fazla istifade etmiş olmamdır. Şu ana kadar 30'dan fazla kitabınızı bilgisayarıma yükledim. Onları sürekli olarak ve severek okuyorum. Benim Allah'a olan imanım üzerinde çok büyük etkileri oldu. Kuran ve sünnet hakkında çok fazla bilgim olmasına, İslami halk konuşmalarına katılmama rağmen, beş vakit namazlarımı yaptığım şeye inandığım için yapmıyordum. Ama Allah'ın bana bir gün gerçekleri göstereceğini umuyordum. Darwinistlerin ortaya attığı varsayımlar kafamı çok karıştırmıştı ve ikileme düşmüştüm. Ama şimdi, Allah'ın rahmeti sayesinde, Harun Yahya'nın kitaplarıyla Allah'a olan güçlü ve tam imanımı geriye kazanmayı başardım. Bunun ardından aklımdaki boş, birbiriyle çelişen iddiaları bir kenara attım. Bundan sonra benim ahlaki yükümlülüğüm başkalarının da bunlardan istifade etmelerini sağlamak ve onların Yaratıcımız olan Allah ile içten bir bağ kurmalarına vesile olmak. İlk teşebbüs olarak Nijerya Öğrenciler Birliği Başkanı ile irtibat kuracağım ve bu kitapları ülke genelindeki liselerdeki öğrencilere tanıtma ve duyurma konusunda bana nasıl yardımcı olabileceğine bakacağım. Bence bu iyi bir başlangıç olacaktır. Bundan başka Nijerya'da konuşulan birçok dile çeviri yapabilecek çok sayıda arkadaşım var. Bunda bir sorun olmayacaktır.

Musa Dayyib Harun - Nijerya
 


Selam, siteniz evrenin Yaratıcısı olan Allah'la olan bağlantımın kurulmasına yardımcı oldu ve imanımı pekiştirdi ve hayatın gerçeğini anlamamı sağladı. Yüce Allah sizi bu çalışmalarınızdan dolayı nimetlendirsin.

Adam Elder - ABD
 


Arkadaşlarım dahil, bizler 2 ay öncesine kadar çok günahkar insanlardık. Hep nefislerimize yeniliyorduk. Ama bir gün Harun Yahya'nın sitesine denk geldim ve araştırdım, hatta Türkiye'den VCD'lerini ısmarladım ve arkadaşlarımla beraber izledik. Hepimiz yanlış yaptığımızı anladık. Ve sonuç, Cenab-ı Allah kalplerimize ışık serpti. Bizler de herşeye tevbe edip bundan sonrası için sadece Allah'a kul olabilmek icin yaşayacağımıza karar verdik.

İsviçre
 


Selam Sevgili Harun Yahya. Lütfen bu mesajımızı kardeşim Harun Yahya'ya iletin. Teşekkürler. Çalışmalarınız ve eserlerinizi gerçekten takdir ediyorum ve bedava olarak yükleme fırsatı verdiğiniz filmleri seyretmeyi çok seviyorum. Allah tüm çabalarınız için sizi ödüllendirsin ve size cennetini versin. Sadece sizin için değil, eserleriniz konusunda size yardımcı olan herkes için dua ediyorum. Fark edeceğiniz gibi ben zaten bir Müslümanım ve eserlerinizin benim üzerimde çok fazla etkisi oldu. Allah'ın Yüceliğine ve Dünya'nın yaratılışındaki kusursuzluğa olan imanımı güçlendirdiler. Kitaplarınız çok özlü ve kolay anlaşılabilir bilgi ile dolu. MaşaAllah. 

Bilal Chbib - Almanya
 


Allah'ın rahmeti üzerinize olsun. Arnavutluk'ta yaşıyorum. İnternet siteniz sayesinde eserlerinizle tanıştım. Bu eserler benim dünyamı değiştiriyor. Gerçekten çok ilgi çekiciler ve gerçekçiler. Beni etkileyen Kuran'ın ışığı ile ilham bulmuş yaşamın farklı yönlerine olan yaklaşımınız. Bize şimdiye kadar bilmediğimiz çok fazla şey öğrettiniz ve gerçek imanı daha iyi anlamamızı sağladınız. Kuran'ı uygulamamıza yardımcı oldunuz. Çalışmanız gerçekten muhteşem ve sizi bu konuda teşvik etmek istiyorum. Allah size tüm nimetlerini bağışlasın ve doğru yoluna sizi iletsin. 
Sizin çalışmalarınız, şimdiye kadar rastladığım kaynaklar içerisinde bana ve tüm Arnavutluk’taki insanlara Allah'ı tanımak ve O'nun büyüklüğünü kavramak için en büyük yardımı yapıyor. Belki biliyorsunuzdur Arnavutluk'ta, medya ve televizyon en dejenere ahlaki eğitimi veriyor ve bu da en çok çocukları etkiliyor. Bu alanda bence sizin materyalleriniz olabilecek en uygun çözüm. Bugünlerde internetten yüklediğim çocuklarla ilgili eserlerinizi okuyacağım. Bunları çevirmeyi istiyorum. 

Altin - Arnavutluk
 


Selamun Aleyküm! Harun Yahya'nın eserlerinden bir bölüm okuduğumda ve birkaç videosunu izlediğimde uzun zamandır aradığım gerçeği bulduğumu anladım ve iman ettim. Daha önce Türkler hakkında birtakım önyargılara sahiptim ve onların İslam'ı iyi temsil etmediklerine inanırdım. Ta ki Harun Yahya'yı tanıyana kadar… Harun Yahya imanlı bir Türk. Umarım Allah daha pek çok insanı sizin yolunuza sevk eder. Allah Harun Yahya'ya ve yardımcılarına güç kuvvet versin. Allah inananları korusun. Allah'ın selamı üzerinize olsun.

Redouan - Almanya 
 


Sizin eserlerinizden çok ilham alıyorum. Benim Allah'a olan inancımı büyük ölçüde artırdılar. Eserlerinizin İngilizce olanlarının tümünü satın almak istiyorum. Bunun için bana yol gösterebilir misiniz? 

Shamil Khan - İngiltere


Tüm Müslüman kardeşlerime selam. Burası, benim farklı düşünmemi ve gerçeği görmemi sağlayan hayranlık uyandırıcı bir sayfa. Yazara böyle bir internet sitesi hazırladığı ve insanların hayatlarını değiştirdiği için teşekkürler. İnşaAllah çok daha fazla insan gerçeği kavrayacaktır. Allah'tan başka İlah yoktur ve Hz. Muhammed (sav) O'nun Elçisidir.  

Noor-nahar Hoque - İngiltere
 


Kardeşimiz Harun Yahya'yı tanımanın bana ne kadar mutluluk verdiğini sizlere anlatamam. Ben Katolik bir aileden geliyorum Elhamdülillah 7 sene evvel Müslüman oldum. Benim gerçeği bulmamda Harun Yahya'nın makalelerinin çok büyük yardımı oldu.

Jalil Al Biruani - Peru
 


Merhaba. İsmim Amir Afridi. Pakistanlıyım. Eserinizi gördüm ve inanın ki hayatımda ilk defa böyle bir çalışma gördüğüm için gözlerime inanamadım. Televizyonda sadece dolaşırken Indus Vision kanalında sizin programınıza rastladım. Böyle bir çalışmanın İslam için yapılabileceğini tahmin edemezdim. Çünkü bugün gördüğümüz sadece bazı sıkıcı programlar televizyonda ve okumayacağımız kitaplar... Yirmiiki yaşındayım ve okuduklarımdan dolayı iki tane problemim vardı ve artık Hz. İsa'nın yeryüzüne bir daha geri gelmeyeceğine ve her canlının evrim sürecinden geçtiğine inanmaya başlamıştım. Ancak programda sizin internet sitenizi not ettim ve benim konumla ilgili bazı kitapları bilgisayarıma yükledim. Harun Yahya'ya nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Hz. İsa ve Darwinizm konusunda kitaplarını okudum. Beni tam olarak değiştirdiler diyebilirim. Eserleri mükemmel. İlk olarak size ve arkanızdaki ekibe teşekkür ederim. Lütfen bana İslam için ne yapabilirim söyleyin. Ve son olarak lütfen Harun Yahya'ya benden bahsedin. Eserleri ile nasıl bir insanı Müslüman yaptığını anlatın. Bir insan yaptıklarınızın karşılığını veremez sadece Allah verir. Allah sizi korusun. Hayranınız ve köleniz Amir Afridi

Amir Afridi - Pakistan
 


Muhterem mümin kardeşlerimiz. Rusya'da yaşayan Müslüman kardeşler adına size yürek dolusu selamlar gönderiyoruz. 
Yetmiş yıllık komünizm zulmünden kurtulduktan sonra Rusya'da yaşayan Müslümanlar kendi kimliklerini buldular. İslam'ın ve Müslümanca yaşamanın ne olduğunu anladılar. Ama, imanı kuvvetlendirmek için yeterli bilgiler ve bilge kişiler bulunmadığı için, Rusya Müslümanları çok çileli günler yaşadı. Allah'a hamdu senalar olsun sizin kitaplar Rusça'ya tercüme edildikten sonra, insanlar imanlarını ilmi deliller ışığında kuvvetlendirmeye başladılar. Gayrimüslim kişiler kitaplarınızı okuduktan sonra İslam'ı kabulleniyor, İslam hakkında önyargıları bulunan (etnik) Müslümanlar ise önyargılarının ne kadar yanlış olduğunu anlıyorlar... Allah Celle-Celaluhu sizi bu insanlara bir hidayet vesilesi olarak göndermiş, kitaplarınızın Rusça'ya tercümesi de insanların aydınlanma ve hidayete gelme vesilesi olmuştur. Eserlerinizdeki ihlas ve samimiyet kalbleri aydınlatıyor, yıllarca birikmiş kirleri silip atıyor ve nurlandırıyor. Rusya'da İslam'ı kendine hayat tarzı edinen kişilerin sayısı günden güne artmakta, bunun yanı sıra İslam'ı kendi amaç ve çıkarlarında kullanan kişiler de az değil. Bu yazdıklarımız şikayet mahiyetinde değil, sadece İslam camiasını aydınlatmak maksadıyladır. Rusya'da yaşayan Müslümanlar olarak bizim İslami literatüre ihtiyacımız belki de diğer ülkelerden daha fazladır. Rusça elimizde bulunan literatür ya çok az bilgi içeriyor ya da tercüme hataları bulunmaktadır. Şu an Arap ülkelerinde tahsil görmüş arkadaşlar maddi sıkıntı yüzünden büyük şehirlere göç etmekte, oralarda camilerde ve medreselerde ders vermektedir. Başkırdistan, doğasıyla zengin fakat fakir bir cumhuriyettir. Müslüman camialar maddi sıkıntı yüzünden İslami eğitim verememekte veya yüklenen ağır vergiler yüzünden kısa bir süre içinde kapatılmaktadır. Elimizde bulunan literatürü değerlendirerek insanları aydınlatmaya çalışıyoruz. Ancak hizmetimizi daha canlı tutmak ve daha geniş kitlelere yaymak icin sizden yardımda bulunmanızı rica ediyoruz. Mümkünse bize Rusça tercüme edilmiş eserlerinizden, video ve ses kasetlerinizden göndermenizi istirham ediyoruz. Burada, Turkiye'de eğitim alan Azeri bir din kardeşimiz var ve onun sayesinde bazı Türkçe eserleri okuyup anlamaktayız. Rusça'ya tercüme edilmemiş Türkçe eserlerinizi de gönderirseniz memnun oluruz. Sizden bir daha rica ediyoruz, bizi yanlış anlamayın, bizi anlayışla karşılayın. 
Şimdiden herşey için size derin teşekkürlerimizi ve saygılarımızı bildiriyoruz. Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Biktashev Ilgız (Abdulhakk) - Rusya
 


Burnley, İngiltere'den bu mesajı yazıyorum. Harun Yahya'nın eserleri bana ilham veriyor. Ne var ki bir süre önce doğru yoldan ayrılmıştım. Harun kardeşimizin internet sitesi sayesinde yeniden doğru yola yöneldim. Kendisini şahsen tanımayı ve ona teşekkür etmeyi çok istiyorum. Allah razı olsun. 

Sami - İngiltere
 


İslam dinini kabul eden biri olarak bana bu site tavsiye edildi. Bu gerçekten harika bir site ve harika bilgilerle dolu. Harun Yahya, İslam'a dönüş sürecimi kesinlikle çok kolaylaştırdı. 

Joshua Wilson - İngiltere


 SAYIN ADNAN OKTAR'IN ANLATIMINDAN

AKIL HASTANESİ DÖNEMİ

Maraş Aksu TV, 20 Kasım 2008

ADNAN OKTAR : Akıl hastanesi şöyle oldu; "Yahudilik ve Masonluk" kitabını ben çıkarttığımda, basın benim üzerime gelmeye başladı ve "Türk Kavmindenim, İslam Milletindenim" şeklindeki bir cümleden dolayı beni tutukladılar. Türk Kavmindenim, İslam Milletindenim, başka bir şey yok, bundan da tutuklandım. 9 ay hücre hapsinde kaldım, sonra akıl hastanesine sevk edildim. 10 ay da akıl hastanesinde tutuldum ki Abdülhamit devrinden kalma eski bir binada 300 tane cinayet işlemiş akıl hastasıyla beraber, bahçeye çıkamayacak, telefon edemeyecek şekilde orada tutuldum, ki o zaman cinayet işlemiş akıl hastaları bile dışarıda geziyordu, ama bana bu yasaktı, hatta hemşirelerle, doktorlarla görüşmem de yasaktı benim, yani öyle bir durum vardı. Benim bulunduğum dönemde 7 kişiyi öldürdüler akıl hastaları, yani çok vahim bir ortamdı, çok saldırgan delilerin olduğu bir ortamdı. 10 ay sonra Allah bana bir imkan sağladı, çıktım. Üst kurulda, 4. ihtisasta bozuldu, akıl hastası raporu bozuldu, fakat yıllarca akıl hastası olduğumu yine iddia etti basın, yani kitapları niye okuyorsunuz, bu akıl hastası, bunun kitapları okunmaz gibisinden. Ruhen de, bedenen de tam sağlıklıdır şeklinde, bir rapor verdi askeri hastane, ondan sonra basın sustu, yani bu konu hallolmuş oldu. O operasyon, bu çalışma niçin yapıldı, ben onu tabi Türk Milletinin takdirine bırakıyorum, yani ben ne olduğunu biliyorum ben ama, takdiri milletimize bırakıyorum.



Çay TV, 23 Temmuz 2008

ADNAN OKTAR: Evet, hastanenin evet başında o vardı, başhekimdi. İlk önce doktorlar aracılığıyla beni uyarmıştı. Bulunduğum yerdeki hekimleri uyarmıştı, onlar kanalıyla oluyordu. Ben tebliğ faaliyetlerimi yaptığımda beni akut servise alıyorlardı, yani böyle saldıran, daha tedavisi yapılmamış tehlikeli hastaların olduğu yere alıyorlardı. Orada bir süre tuttuktan sonra, benim herhalde çekineceğimi düşünüyorlardı biraz, vazgeçeceğimi düşünüyorlardı, orada tuttuktan 10-15 gün sonra yeniden bırakıyorlardı. Kronik servise bırakıyorlardı. Kronik serviste ben yine faaliyetlerime devam ediyordum, yine tebliğ faaliyetlerime devam ediyordum. Yine akut servise alıyorlardı, baktılar böyle baş olacak gibi değil bu sefer cinayet işlemiş delilerin bulunduğu yere aldılar. Yani, en azılı delilerin olduğu bölüme aldılar. Baktılar orada da bende yine bir değişiklik yok, bu sefer tamamen kapalı servise aldılar. O bahçeli servisti. Osmanlı döneminden kalma, Abdülhamit döneminden kalma eski bir bina var. 300 akıl hastası, yine cinayet işlemiş akıl hastalarının bulunduğu tek binadan oluşuyor, taş bina, o bölüme aldılar. Orada da üstüme kapılar kapandı ondan sonra, "hiç çıkmayacaksın" dediler. "Telefon da etmeyeceksin", küçük bir hücre gibi bir yer verdiler, "burada da kalacaksın" dediler. Ben oradaki faaliyetlerimde artık hemşirelerle konuşuyordum, doktorlarla konuşuyordum. Oraya gelen tıp öğrencileri oluyordu, onlara tebliğ yapıyordum. Onlara tebliğ yapınca onlardan da etkilenenler oldu, bu sefer doktorlarla, öğrencilerle ve hemşirelerle görüşmemi yasakladılar. O da şöyle oldu. Yıldırım Aktuna’nın mahiyetiyle beraber oraya hastanede bizim bölümümüze geleceği söylendi, hazırlık yapıldı. Herkes içtimaya geçti, bende içtimaya geçtim, sıralandık, hemşireler, doktorlar, herkes. Yıldırım Aktuna Bey rahmetli geldi, şöyle bir sıradan hepimize baktıktan sonra benim yapmamam gereken şeyleri bana söyledi. "Bir kere kapalı kız buraya gelmeyecek" dedi. "Kapalı kız arkadaşların kesinlikle gelmeyecekler" dedi. "Burada herhangi bir tebliğ faaliyeti yapmayacaksın" dedi. "Öğrencilerle konuşmayacaksın, doktorlarla da görüşmen olmayacak, hemşirelerle de görüşmen olmayacak" dedi. "Peki kimlerle görüşeyim" dedim. "Akıl hastalarıyla görüşeceksin. Oradaki hastalarla görüş" dedi. "Onlar bir şey anlamıyor" dedim. Yani konuşamayacak durumda deliler, kimi duvara başını vuruyor, kimi ağlıyor, kimi kendini yere atıyor, "onlarla ne konuşayım ben" dedim. "O zaman gir odana, düşün tefekkür et" dedi. "Burada niye geldin, niçin geldin, düşün, tefekkür et. O şekilde olsun o zaman" dedi. Baktım pek uğraşılacak gibi değil.

ÇAY TV: Sizden ne isteniyordu? Bu Yahudilik ve Masonluk üzerindeki çalışmalarınızı bırakmanız mı isteniyordu? 

ADNAN OKTAR: Evet o dönemde bana haber göndermişlerdi, hastaneye haber göndermişlerdi. Hem mahkeme konusunu halledelim, hem de belirli bir ücret verelim, bu konuyu bitir gibisinden, şu anın parasıyla yaklaşık 300 milyar falan gibi bir paraydı, tahmin ediyorum. Teklif ettiler. Tabii ben ters cevap verdim, "öyle bir şey olmaz, teklifi de çok çirkin, böyle bir şey olacak konu değil bu" dedim. Sonra olayın dozajı daha da arttı ondan sonra, o dönemden sonra. Bir deli Hüseyin vardı, kapıda görevliydi. Beni dışarı çıkartmamakla görevliydi o. Böyle sürekli bağırır, çağırır, krizler geçirir falan, çelik kapı vardı, orada görevliydi o. Bütün hastaların çıkmasına müsaade ediyordu. Bana müsaade etmiyordu. Onu tembihlemişlerdi. Sen onu çıkartma demişlerdi. Çıkartmıyordu, hakikaten. Çok çok nadir bazen, annemle dışarı çıkmama müsaade ediyorlardı. Çıktığımda da telefon etmemi yasaklamışlardı, arkadaşlarımla görüşmeyeyim diye.


 
Kaçkar TV, 2 Şubat 2008

ADNAN OKTAR: Evet, o Yahudilik Masonluk kitabım çıktığında ilk defa Yahudilik Masonluk hakkında bu kadar kapsamlı, belgelere dayalı, inandırıcı, doyurucu ilk eser oldu benim eserim. Daha önceki eserler inandırıcı ve doyurucu olmayan eserlerdi. Ama benim eserlerimde, Yahudilik Masonluk kitabında, fotoğraf altına orijinal belge, fotoğraf altına orijinal belge, inanılmayacak gibi değildi, yani kesin inandırıcıydı. Baktılar ki son derece tehlikeli bir girişim hemen akıl hastanesi faslı başladı. 10 ay şuuru tam kapalı, yani hiçbir ihtiyacını bilmeyen, konuşmayı beceremeyen, yolunda yürüyemeyen, kafasını duvarlara vuran, ağlayan, yerlere yatan akıl hastalarının içerisine götürerek beni orada 10 ay tuttular. Ki aklı başında bir insan...

KAÇKAR TV: Bu zaman zarfında yani yeme içmesiyle ilgilenme nasıl oldu?

ADNAN OKTAR: Annem getiriyordu yiyecek, deliler de gelip koşarak annemin elinden alıyorlardı yiyecekleri. Yani deli olduğu için, aklı başında değil, kontrol edilemiyordu. Annem tabii yaşlı kadın olduğu için onun orada birşeyi olmuyordu, yani benim kadar bir direnci olmuyordu. Bir anne olduğu için tabii o biraz rengi atıyordu, mesela ben görüyordum sapsarı oluyordu rengi delileri gördüğünde. Ama buna rağmen mecburen koğuşun içerisinden geçirerek yanıma getiriyorlardı. Tek başına kadın, yaşlı kadın delilerin içerisinden geçerek yanıma geliyordu. Bu da bir işkencedir yani, ayrı bir işkencedir. Yani benim şahsıma yapılması tamam, ben birşey demiyorum. Ama o yaşlı kadına böyle bir işkencenin sebebi ne? Delilerin içinden geçirerek, kalabalık koğuştan geçerek benim yanıma geliyordu. Anlatacak tabii çok şey var daha, fakat biz bir kısmını anlatıyoruz. Fakat benim bunlardan yılacağımı düşündüler, yani ben bunlardan yılmam. Ne işkenceden yılarım, ne hapisten yılarım, ne öldürülme tehdidinden, ne şundan, ne bundan. Resulullah zamanında nasılsa şimdi de öyle. Yani Müslüman böyle şeyden yılmaz. Yılacak olsa zaten Müslüman olmasının anlamı kalmaz. Müslüman illa ki imtihan olacak, böyle zorluklarla, sıkıntılarla imtihan olacak ki cennetin kolay olmadığını hepimiz biliyoruz inşaAllah. Allah’ın rızası kolay değildir, Allah’ın rızasını kazanmayı hedefliyoruz. Allah’ın rızası, Allah’ın sevgisi ancak bunlarla mümkündür, yani zorluklara girmekle mümkündür ki hepsini yaratan Allah’tır, her şeyi yaratan Allah’tır. Müslümanın burada yapacağı tevekkülle bunu karşılayıp bunu güzel bir imtihan olarak değerlendirmektir. 

KAÇKAR TV: Sizi Bakırköy’den alıp mı direkt hapishaneye götürdüler yoksa?

ADNAN OKTAR: Önce tutuklandım, hapishaneye aldılar, hapishanede bir süre yattıktan sonra, yaklaşık 9 ay hücre hapsinde kaldım, tek küçük bir hücrenin içine koydular, orada da cinayet işlemiş mahkûmların bulunduğu koğuşa alındım ben. Cinayet işlemiş ve tek tekler denen koğuş, orada suç işleyenler o koğuşlara alınıyorlardı, cezaevinde suç işleyenler, çok küçük yani yaklaşık şu kadarlık bir hücre. O hücrede ben 9 ay kaldım, oradan akıl hastanesine aldılar, orada da 10 ay kaldım. Baktılar ki vazgeçecekliğim yok, hatta beni bir ara bıraktılar akıl hastanesinden, baktılar ki aynı faaliyetler yine devam ediyor, baş olacak gibi değil ondan sonra bıraktılar artık yani çünkü daha da kalabalıklaştı ondan sonra arkadaş çevrem. Hastane döneminde sevenlerim, sempati duyanlar çok çok fazlalaştı. Bunun da bir çözüm olmadığını herhalde düşündüler ki o dönemde o baskıyı üzerimden kaldırmışlardı.

KAÇKAR TV: Peki bu çalışmaları yaparken siz kimlere, hangi insanlara ulaşmayı ve başarılı olabileceğinizi hedeflediniz bu konuda? Çünkü çevreniz gittikçe artıyor.

ADNAN OKTAR: Evet, vicdanı, gönlü açık herkesi. Belirli birşey yok. Hani bizde şöyle bir düşünce var, şöyle bir inanç var. Biz ancak zengin, gösterişli, iyi tahsilli insanlarla görüşürüm gibi bir inanç var, böyle birşey yok. Ben samimi insan olduktan sonra, samimi mümin olduktan sonra herkesle görüşürüm. Benim öyle sürekli rahatlık içinde, bir eli yağda, bir eli balda yaşadığımı düşünenler olabilir. Ama sırf benim akıl hastanesinde yaşadığım 10 ayın 10 gününü bir insan yaşayamaz, yani 10 gününü ben yaşarım diyen bir insan varsa gelsin, 10 gününü yaşayamaz. Bir insanın tahammül edeceği birşey değildi bu. Benim mücadelem genellikle bu tarzda yürümüştür, şu ana kadar dahi böyledir. Yani sürekli zorluklar, sürekli mücadelelerle devam ediyor ve bu kesintisiz devam ediyor. Ben bundan da çok memnunum. Allah’a şükrediyorum. Ama dışarıya yansıyan tabii öyle değil, yani zahiren görünen. Ben zaten öyle bir yönünü göstertmem. Olsa dahi göstertmem.  


Malatya TV, 26 Aralık 2008

ADNAN OKTAR: Cezaeviyle ilgili bazı detaylar verebilirim. Benim bulunduğum koğuş tek tekler koğuşu tabir edilen koğuştu. Fakat akıl hastası olan mahkumların  bulunduğu koğuştu aynı zamanda, yani işin ilginç yanı böyleydi. Mesela Abdülkerim vardı. Hastaydı, rahatsızdı. Hemen bitişiğimizde Hüseyin vardı. O da öyle rahatsızdı. Gece yarıları feryat eden, bağıran, rahatsız olan hastalardı bunlar; yani çok şiddetli reaksiyonlar gösteriyorlardı hastalığın etkisiyle. Ben de öyle küçük bir hücrenin içerisinde orada kalmıştım. Dokuz ay kadar kalmıştım. Sonra biliyorsunuz yine bir hücre değil bu sefer, ama yine hapiste de kaldım yine. Dokuz ay, on ay kadar yaklaşık yine kaldım. Ama asıl akıl hastanesi faslı benim çok şiddetliydi. Çünkü ayağımdan zincirlendim. Adli tıp safhasında. Namaz kılarken ayağım yukarıda kalıyordu, zincir kısa olduğu için. Sonra zincir ilavesi oldu. Daha rahat ettik o zaman, bir 50 – 60 cm kadar daha zincir ilave ettiler. Öyle garip bir durum vardı. Yani zincirlenmem için niçin ihtiyaç vardı? Ben bunu anlayamadım. Daha hala daha düşünüyorum. Çünkü ben çok barışçıl, insancıl bir insanım, şefkatli bir insanım. Yani zincirlenen bir insan saldırması ihtimali olan birisine belki bu düşünebilir. Ki o tarz akıl hastalarına bile böyle bir şey yapılmıyordu. Rahat rahat evlerine de gidiyorlardı. Telefon da ediyorlardı. Bana telefon etmek yasaktı. Dışarı çıkmak da yasaktı, bahçeye çıkmak da yasaktı. İşin ilginç yanı doktorlarla, hemşirelerle, pratisyen olan, yahut oraya eğitim için gelen doktorlar vardı. Onlarla da görüşmem yasaktı. Öyle ilginç bir durum vardı o dönemde.

 
Nevşehir TV, 20 Temmuz 2008

ADNAN OKTAR : Bana Cumhuriyet Tarihi’nde görülmemiş uygulamalar yapıldı, ben buna bire bir şahit olduğum için bunları çok büyük bir şaşkınlıkla izledim. Mesela o akıl hastanesi safahati. Ben bir yazarım, kitap yazıyorum ve görüyorsunuz bayağı da aklı başında bir insanım. Yani kimseye öyle saldıran, öyle deli gibi lafını sözünü bilmeyen bir akıl hastası değilim. Ama beni cinayet işlemiş, kan dökmüş, anasını babasını öldürmüş, işte eşini öldürmüş, gözü dönmüş akıl hastalarının bulunduğu Abdülhamit döneminden kalma bir taş binanın içerisinde adeta hapsettiler. Dışarı çıkmam da yasak. Akıl hastaları çıkıyor ama ben çıkmıyorum. 10 ay bağıran-çağıran, kendini yerlere atanlar, akıl hastanesinin hali malum. Hatta oraya insanlar ziyarete dahi gelemiyorlar olayın şiddetinden ve korkusundan. Oraya bana ziyarete gelenlere de deliler saldırıyordu. Avukatım da içeriye giremiyor. Ben ayırıyordum delilerle, akıl hastalarıyla onu. Mesela ağabeyim, annem geliyor, onlara böyle saldırmaya kalkıyorlardı, ben onları engelliyordum. Yani işte gönüllerini alarak, konuşarak, fazla da kızdırmamaya çalışarak engellemeye çalışıyordum. Aklı başında bir insanı, bir aydını, 10 ay cinayet işlemiş akıl hastalarının içerisinde tutmak bana çok acayip geldi. Çok çok acayip bir olay. Bir de üstelik benim bulunduğum dönemde yedi kişi öldürüldü, benim bulunduğum koğuşta. Ve çelik tepsilerle birbirlerine saldırıyorlar veyahut orada bulduğu herhangi bir şeyi atıp, kafasını alıp duvara vuruyor, o tarzda cinayet işliyorlardı ve o cinayetler de hemen kapatılıyordu. Öyle bir ortamda 10 ay tutulduktan sonra 4. İhtisas Dairesi’ne beni gönderdiler. Orada aklı başındadır diye rapor verildi. Sonra da askeri hastaneye malum gittim, askeri hastanede de hem ruhen hem de bedenen sağlıklı-sıhhatlidir, askerlik yapmaya da tam elverişlidir diye de rapor aldım biliyorsunuz. 


Tempo TV, 24 Aralık 2008

ADNAN OKTAR: İlk kelepçelendiğimde otobüste de bir kere olmuştu Allah'a hamd etmiştim açık açık duyuldu, yani çok hoşuma gitti, kelepçe iyice oturdu elimin üstüne. Allah yolunda yapılan mücadelede bir Müslümanın çektiği acı ve sıkıntılar ona sevap olarak geri döner yani Allah'ın rızasını kazanmış olur ne kadar zorluk olursa o kadar hoş olur. Mesela ben adli tıptan geri cezaevine döndüğümde böyle bir flim sahnesi gibiydi adeta yere samanla saçılmış o yastıkları falan parçalamışlar, benim akıl hastanesinde bulunduğum dönemde de akıl hastalarıyla beraber tutuldum, işin ilginç yanı cezaevinde bulunduğum tek tek koğuşlar orada akıl hastalarının konduğu koğuşlardı yani orada da akıl hastalarının içinde tek tek denen hücrelerde tutuldum ben, yani benim mesela bitişiğimde akıl hastası vardı biraz yakınında hemen bir tane daha yanında vardı. Bir orman yakmış çocuk getirdiler akıl hastasıydı var gücüyle bağırıyordu sabaha kadar, yine bir akıl hastası daha vardı o da öyle, o şartlarda tabi çok çetin şartlardı dışarı da çıkartılmıyordum, ben orada öyle yaklaşık 9 ay kadar kaldım, sonra da 10 ay kadar da Abdülhamit devrinden kalma o eski binanın içerisinde 300 akıl hastasıyla kaldım ama bu akıl hastaları öyle bildiğiniz akıl  hastalarından değil, yani saldırgan, kontrol edilmesi çok güç, adam öldüren, bulunduğum dönemde 7 kişiyi öldürdüler o insanlar yani sık sık kanlı kavgaların olduğu şiddet olaylarının olduğu bir ortamdı, öyle bir ortamda ben 10 ay kaldım. Hatta benim dışarı çıkmam da yasaktı, telefon etmem de yasaktı. Hatta bir gün rahmetli Yıldırım Aktuna bizleri böyle sırada içtima vaziyetine getirttirdi, hepimiz hazır oldaydık, hemşireler doktorlar, ben, ben baştaydım tabi, Yıldırım Aktuna Bey, benim hiçbir şekilde arkadaşlarımla görüşmememi, doktorlarla da görüşmemin yasak olduğunu hemşirelerle de görüşmeyeceksin dedi, stajyer gelen doktor öğrenciler vardı onlarla da görüşmeyeceksin dedi. Peki kimlerle görüşeyim dedim. Akıl hastalarıyla görüşeceksin, sadece hastalarla görüşeceksin dedi, akıl hastası demedi de hastalarla görüşeceksin dedi. Ben onlar bir şey anlamıyorlar dedim. O zaman git odanda dedi benim böyle bir banyodan bozma çok izbe, kötü bir karanlık odam vardı böyle orada düşün dedi kendi kendine düşün dedi, neden buradayım ben gibisinden düşün dedi, öyle zor bir ortamdı benim bulunduğum ortam hatta beni bir ara ayağımdan zincirle bağlamışlardı yatağa yani ben onu anlayamadım. İlk dönemde adli tıp döneminde ayağımdan kısa bir zincirle bağladılar, namaz kılarken ayağımı çekiyordu zincir ben dedim bu şekilde namaz kılmak çok zor olur benim dedim biraz uzatmanız mümkün mü dedim yani bir ilave zincir çok sonraları bir ilave zincir daha gelmişti bana 50-60 cm kadar daha, ondan sonra daha rahat namaz kılar hale gelmiştik daha rahat hareket ediyorduk yani benim için bir nimet olmuştu. Ama yani zincirlik olay nerde ben onu anlayamadım yani çok şaşırtıcı bir şey çünkü akıl hastaları da seyrediyordu acaba ne var burada niçin acaba zincirleniyor diye şaşırmışlardı pranga tarzında ayağıma buradan şeyle kilitlediler kalın yani böyle kalın baklalı bir zincir, ayağımda şakur şukur onlarla geziniyordum gezerken yani ben bu kadar tedbir alınması bu kadar olayın olmasını  daha hala şaşkınla hatırlıyorum ve şaşkınlıkla düşünüyorum yani neden oldu niçin oldu anlayamadım. Tabii bir hayır vardır, hikmet vardır, sevabı çok büyük tabi yani Allah'ın rızasını kazandıracak zorluklar bunlar ama yani tabi çok şaşırtıcı hayret verici.

SAYIN ADNAN OKTAR KENDİSİNE VERİLEN

MAHKUMİYET KARARI

İLE İLGİLİ NE DÜŞÜNÜYOR?

 


 
Amasya TV, 21 Temmuz 2008

ADNAN OKTAR : 3 yıl hapis cezası var, çete lideri olarak hüküm kondu. Tabii bizim mahkemeye saygımız var, hükme de saygımız var. Ama buna Türkiye’de bir tane inanan yok. Mühim olan benim halkımın, milletimin buna inanmamış olması. Gönüllerde beraat etmiş olmam önemli, çünkü dosyaya baktığımızda hiçbir suç delili yok. Daha önce beraat ettirmişti beni mahkeme. Yani arkadaşlarımızı, hepimizi çete suçundan beraat ettirmişti. Ama sonraki hükmü bu yönde, eyvAllah. Yani o hükmü veren de Allah. Hayır vardır güzellik vardır. Özellikle haksız yere suçlanmak çok makbuldür. Hz. Yusuf'un sünnetidir. İftiharla gider yatarız. Hapishaneler de bizim yurdumuz. Oranın suyu da bu vatanın suyu. Oranın toprağı da bu vatanın toprağı. Hiç fark etmez ha burası ha orası. Onu öyle uygun gördülerse yaparız.



Milli Gazete, 19 Mayıs 2008

ADNAN OKTAR : Tabii ki bunun normal karşılığı beraattir. Çünkü Cumhuriyet Savcısı bunu açıklıyor. Dosyada suç unsuru yok diyor daha önce de siz beraat verdiğiniz diyor aynı iddialarla yine imam konumunda olan güya imam konumunda olan bir kişi de dahil olmak üzere beraat verdiniz ve çok mühim olan şey dosyadaki delil durumuna göre diyor yani dosyadaki tek tek sayılan delillere göre diyor. Bunu hakim söylüyor zaten daha önce. İkinci kere mütalaa verdi savcı onda da yine hem 313 bakımından zamanaşımıdır hem de beraattir dedi. Çok net bu açıklamalar  ama buna rağmen ceza çıktı hatta indirimsiz ceza çıktı 1 yıl ilave edilerek normalde 2 yıl ceza veriliyor fakat 3 yıl ceza verilmiş. Efendim bu nedir? Bu tabii hayırdır. Bu Allah’ın  yaratma sanatındaki inceliklerden derinliklerden biridir. Bir hikmet üzerine bu bu şekilde yaratılmıştır. Bunu önümdeki yıllarda önümüzdeki aylarda önümüzdeki günlerde görürüz mesela Hz. Yusuf’un 7 yıl ceza alacağı bir suçu yoktu. Hiçbir suçu yoktu, hiçbir şeyi yoktu. Bilakis mazlumdu, fakat ona ceza verme kararı ağır bastı diyor Allah. Ağır bastıran kimdir Allah’tır. Normalde öyle bir şey hiç olmaz. Onu meydana getiren Allah’tır. Allah müminleri böyle eğitir, sevdirir, güçlendirir, daha takva hale getirir daha ufkunu açar, onun güzel kaderini müslümanların güzel kaderini daha da Allah güzelleştirmiş olur. Biz buna tabii hayır hikmet gözüyle bakıyoruz. Mahkemeye ben hakkımı helal ediyorum, gani gani helal  olsun her zaman söylüyorum. Şikayetçi de değilim hayır görüyorum çünkü. Fakat tabii biz hukuki haklarımızı kullanırız yine temyize gideceğiz. Ama her olayın bir karar yeri vardır  yani herşey Allah’ın takdir ettiği bir noktaya doğru gider ve o noktada da hayır vardır. Mesela biz beraat ederiz onu biz hayır zannederiz şer olabilir o. Allah şer zannedersiniz hayır olur hayır zannedersiniz şer olur onun için, Biz Allah’tan sürekli hayrı istemek durumundayız. Hayır istiyoruz Allah’tan demek ki hayırlısı buymuş ki bunu meydana getirdi Allah.

  

Konya Sun TV, 14 Eylül 2008

ADNAN OKTAR: Ardı ardına, ardı ardına mesela ben yani çok çok fazla gözaltına alınıyordum, yani 40 kere 50 kere belki gözaltına alınmışımdır, sebepsiz mesela gelirler eve haydi seni götürüyoruz 3 gün emniyette dururdum geri bırakırlardı. Niye olduğu belli değil bazen tutanak tutarlardı onu yırtıp atarlardı bazen tutanak da tutmuyorlardı, böyle garip bir durum vardı, sonra gel zaman git zaman sonra da biliyorsunuz bize bir operasyon yaptılar, emniyete götürdüler beni, bir sürü suçlama şunu yapmışsın bunu yapmışsın ben bunları yapmadım dedim, eğer bunları kabul etmezsen dediler senin ayağınla yer arasında ne kadar mesafe var  dediler o kadar, işte ölümün ve hayatının arasında bu kadar mesafe var dediler. Şimdi orada bir sürü kız çocuğu var arkadaşlarım da var, kardeşlerim de var, ben varım şimdi herkesin hayatı tehlikeye girecek, imzalayayım bitsin dedim. Yani bir sürü hayali senaryo gazetecilerin hazırladığı film tarzında ipe sapa gelmez hiçbir delili olmayan, şahidi olmayan hayali vakalar bir sürü, ortada şantaja ait hiçbir belge yok. İmzaladım, ben zannettim ki giderim savcının hâkimin önüne karşısına reddedersem konu biter zannettim. Meğer öyle değilmiş, ben o dediğim imza attığım her şeyin olmadığını ispatlamakla mükellefmişim, yani çok müthiş bir durum bu, yani her şeyi ispat etmek, yani tabii onu ispat etmek diye bir konu olmuyor, bir de bu ayrıca avukat yanında alınmadı bu ifade, avukat yanında alınmadığı için geçerli olmuyor. Yani bunun avukat yanında alınması kanunen şart, Yargıtay’ında bu konuda kararları var, ayrıca kanunlarımızda CMUK’ta açık açık maddesi var. Ama buna rağmen mahkeme 3 yıl hapis cezası verdi bana ve çete lideri olduğuma hüküm verdi, amenna kabul ediyorum çünkü devletin mahkemesinin verdiği karara benim bir itirazım olamaz, saygı duyarım. Ama benim çete lideri olmadığımı bütün Türkiye biliyor, herkes biliyor buna hiç kimsede inanmaz çünkü çete lideri adam öldürür, gasp yapar, can yakar yani bunların delilleri olur somut delilleri olur. Ben buna çete lideri derim, ama ortada hiçbir delil yokken ben böyle bir suçlamayı tabii ki kabul edemem çünkü dosyada hiçbir delil yok, fakat mahkemenin hükmüne saygı duyuyorum, bir şey demiyorum, gerekirse de gider yatarım hapiste yani o konuda da benim devlete bir sitemim olmaz, yani bunu bu cezayı verenlere de ben hakkımı helal ediyorum, gani gani helal olsun defalarca da söyledim.

Fakat mesela Ebru Şimşek vakası o dediğiniz mahkemedeki ana delillerden bir tanesiydi bu, Ebru Şimşeğin bulunduğu ev Allah’a şükür ki o olayın filmi var, yani o kadının iddia ettiği olay filme çekilmiş, videokasete çekilmiş bir film, o film de çok net  bir film mahkemede çünkü bu filmi izlettik gösterttik biz hakimlere, kolon yapısı aşağıya doğru sarkan alelade bir ev bu, 60 metrekarelik bir ev kolonlar aşağıya doğru sarkıyor, pencereler pimapen ve küçük ama bu bayanın benim bulunduğum dediği ev bizzat polis getirip gösterttiği ve tutanak tutulan ev yapılan tespitte evde tavanın asmolen olduğu görülüyor, asmolen düz tavan yani kiriş sarkmıyor, kiriş yok evde ve pencereler tavandan tabana kadar iki evin arasında o ev yıkılıp yeniden yapılmadıktan sonra yapılamayacak kadar müthiş bir farklılık var hiç alakası yok iki evin. Buradan ben hiçbir şekilde olayla alakam olmadığını mahkemeye ispat ettim ve bundan beraat ettim ben.


 
İran İtimat Gazetesi, 26 Ekim 2008

ADNAN OKTAR: Türkiye’de basının üzerimizde anti Darwinist olduğumuz için çok ciddi baskısı var. Hatta bu baskılar öyle bir safhaya vardı ki mesela Tuncay Özkan isimli kişi şu an iddia edilen Ergenekon sanığı olarak tutuklu. Ayrıca polis müdürü Adil Serdar Saçan; bize operasyon yapan kişi, o da şu an iddia edilenErgenekon sanığı olarak tutuklu. Bu kişiler ittifak ederek bize karşı mücadele vermişlerdi. Ve bizi o devirde tutuklamışlardı. Topluca bir gece operasyonuyla tutuklamışlardı Adil Serdar Saçan ve ekibi. Fakat Tuncay Özkan da burada kışkırtıcı yayınlar yaptı ve biz tutuklandıktan sonra da hemen tutuklanmamız ile ilgili emniyetin içinden bilgiler alarak kamuoyuna yanıltıcı bilgiler verdi. Biz bunun sonucunda tutuklandık bir süre hapiste kaldım ben. Ve şu anda üç yıl hapis cezası aldım bu operasyonun sonucunda. Fakat savcı dosyada benim aleyhimde, arkadaşlarımın aleyhinde çete suçu oluşturacak herhangi bir delil bulunmadığını söyledi. Ayrıca daha önce bizlerin beraat ettiğimiz bu suçtan aynı mahkemenin bize beraat verdiğini, gene beraat vermesi gerektiğini belirtti. Fakat polis ifadesinin de avukat yanında alınmadığını ve ayrıca işkence ile alındığını, bunun dışında da dosyada aleyhimize hiçbir suç delili bulunmadığını ve bu sebeple de beraat etmemiz gerektiğini söyledi. Fakat mahkeme buna rağmen bize ceza verdi üç yıl. Benim kız arkadaşlarım da var. Onlar da hayatında hiç karakol yüzü görmemiş, üniversite mezunu, kolej mezunu arkadaşlarım. Onlar da çete lideri olarak şu an üç yıl hapis cezası aldılar. Tabii biz mahkemenin kararına karşı saygılıyız. Ve ben mahkemeye karşı hakkımı helal ediyorum. Fakat savcının görüşü de bu. Bunun da bilinmesinde fayda var. Fakat bize operasyonu yapan polis müdürünün de iddia edilen Ergenekon davasında sanık olarak şu an tutuklu olması çok düşündürücü. Bize basında aleyhimizde baskı yapan, bizim aleyhimizde yayınlar yapan Tuncay Özkan’ın da şu an iddia edilen Ergenekon sanığı olarak tutuklu olması çok düşündürücü tabi.


 
Nathan Schneider, 24 Ekim 2008

ADNAN OKTAR : Mesela Türkiye’de iddia edilen Ergenekon derin devlet örgütü, son zamanlarda kanun önüne çıkarıldı. Bu örgüt bize karşı yıllardan beri mücadele verirdi yani bana karşı. Mesela akıl hastası olmadığım halde bana akıl hastası dediler. Yıllarca bu baskıyı üzerimde hissetim. Basında sürekli aleyhimde akıl hastası diye haberler çıktı. Sonradan askeri hastanede bu bozuldu ve sağlıklı bir insan olduğumu herkes görmüş oldu ve ispat ettim. Mesela kokain kullanmadığım halde emniyette yiyeceğim içine kokain karıştırdılar bunu yine adli tıpta ispat ettim. Karakolda polisteyken yiyeceğime karıştırıldığı tespit edildi. Bundan da bu şekilde kurtuldum ama beni yıllarca kokainman olarak tanıttılar Darwinist çevreler. Mesela şimdi de 1999 yılında yine iddia edilen Ergenekon örgütünün, derin devlet örgütlenmesinin bize yaptığı provakatif hareketler sonucunda büyük bir operasyon düzenlendi bize ve bunu yapan operasyonun başındaki polis de, Adil Serdar Saçan, iddia edilen Ergenekon örgütü üyesi olarak şu an cezaevinde. Bunu basın kanalıyla örgütleyen kişi de yine ve bunda görev alan kişi de yine iddia edilen Ergenekon tutuklusu olarak ceza evinde. Ama bunların neticesinde tabi mahkeme bana üç yıl ve üç tane kız arkadaşıma da çete lideri olmaktan ceza verdiler. Ama savcı daha önce mahkemeye sunduğu mütalaasında siz bu kişileri daha önce beraat ettirmiştiniz dedi. Yani daha önce bu kişilere beraat vermiştiniz birinci olarak, ikincisi bu kişilerin aleyhinde mahkeme dosyasında bir delil yok dedi. Üçüncüsü de delil olarak  sunulan, polis baskısıyla ve işkenceyle alınan ifadeler de geçersizdir dedi. Çünkü hem işkence var hem de avukat yanında  alınmamış dedi ve bu yüzden beraatlerini istiyorum dedi. Mesela basın bundan hiç bahsetmiyor. Sadece çete lideridir gibi vurgulamaya çalışıyorlar yani kitaplarıma güya zarar getirecekler. Diyecekler ki bu kitabı yazan kişi çete lideri, kitabını niye okuyorsunuz diyecekler. Böyle bir mantık açmazına girmiş durumdalar, yani yanlış antidemokratik bir tavır içindeler. Böyle fırsatçı bir mantık içindeler. Bunu bir bilim adamı yapmaz, yapmaması gerekir. Ben bu yanlışları uygulayan kişilere bir bilim adamı demem. Bilim adamı samimi herşeyi uygulayan insandır. Mahkemenin bu kararına da saygı duyuyorum tabiki, hakkımı da helal ediyorum. Fakat Darwinistlerin bu mahkemenin kararını bana karşı koz olarak kullanmalarını çok vicdansızca ve akılsızca buluyorum. Dürüstçe bulmuyorum. Çünkü Türkiye’de hiç kimse benim çete lideri olduğuma inanmıyor. Ben sevgiyi, şefkati, merhameti savunan bir insanım. Adam da öldürmedim, yol da kesmedim. İnsanların gönlünde beraat ettim. Bu benim için yeterli.


TASCA (Türk Arap Kültür ve Sanat Derneği), 21 Kasım 2008

MUHABİR: Üç yıl hapis cezası aldınız. Yani bize anlatır mısınız?

ADNAN OKTAR: Evet böyle bir şey oldu. Benim üç tane böyle çok hanım, terbiyeli kız arkadaşım var dindar; onlar ve ben, çete lideri olarak, suçlanarak ceza aldık. Fakat mahkemenin savcısı diyor ki; mahkememizce toplanan deliller arasında sanıkların aleyhine delil bulunmamaktadır diyor, birinci olarak. İkinci olarak, CMK’nın 148/4 maddesi gereğince poliste alınan avukatsız ifadelerin delil olarak değerlendirilemeyeceği böylece mahkemece de kabul edilmiştir diyor. Yani biz o zamanlar ifade verdiğimizde avukatsız alındı ifadeler, bir de işkence ile alındı. Bize yanlış iddialar zorla kabul ettirildi. İşkence, ölüm tehdidi olduğu için kabul ettik. Onu söylüyor savcı. Bu nedenlerle, bu ifadelerin geçersiz olduğunu söyledi. Ayrıca mahkemece ben ve diğer arkadaşlarımın tamamına mahkemenin beraat kararı verdiğini daha önce, aynı suçtan beraat kararı verdiğini bu sefer yine aynı şekilde beraat kararı vermesi gerektiğini söyledi. Bütün sanıkların müsned suçlardan ayrı ayrı beraatlarına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur dedi. Yani üç şey üstünde durmuş oldu, yine tekrar ediyorum. Birincisi avukat olmadan ve işkence ile alınan ifadeler geçersizdir dedi. İkincisi daha önce siz beraat kararı vermiştiniz dedi. Üçüncüsü de dosyada sanıklar aleyhine hiçbir delil yok dedi. Suç oluşturacak bir delil yok dedi. O yüzden beraatımızı istedi. Ama mahkeme bu yönde karar verdi. Üç yıl ceza verdi. Tabi bizim mahkemelere her zaman saygımız vardır. Kanunlara her zaman saygımız vardır. Hayır görürüz. Çünkü o da kaderde olan bir şeydir. Eğer böyle bir şey olduysa Allah daha hakim doğmadan, daha annesinin karnındayken o hüküm verilmiş oluyor. Dolayısı ile hakim Allah’ın dediğini yapar. Onun dışında bir şey yapamaz. Kaderde olanı yapar. Bir hayır vardır inşaAllah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder